18 Temmuz 2012 Çarşamba

01-20: Sorular ve Cevaplar


1- Müminlerin alçakgönüllüğü nasıldır?

Alçakgönüllü olmak, Kuran’da önemli bir mümin özelliği olarak bildirilmiştir. Allah ayetlerinde müminlere alçakgönüllü olmalarını emreder. Allah’ın büyüklenen ve şımarıp azgınlık yapanları da sevmediği yine ayetlerde haber verilir.
Müminler, Allah’ın herşeyi yarattığını, herşeyin tek sahibi olduğunu ve insanlara tüm nimetleri verenin O olduğunu bilen insanlardır. Dolayısıyla bir mümin Allah karşısındaki acizliğinin farkında olduğu için yersiz bir büyüklenme ve kibir içine girmez. Ne kadar güzel, ne kadar zengin, ne kadar zeki, ne kadar itibarlı olsa da bunlardan dolayı böbürlenmez, çünkü bunları ona Allah’ın verdiğini bilir. Bu yüzden müminlere karşı da tavrı daima tevazulu olur. Kendi özelliklerini ön plana çıkarmaya, sürekli güzel yönlerini vurgulamaya çalışmaz. Çünkü yaptığı herşeyin karşılığını yalnızca Allah’tan bekler.
İnkarcıların yeryüzünde büyüklenmesinin aksine, tevazu sahibi müminler alçakgönüllülükle hareket ederler ve bu tevazuları dış görünüşlerine de yansır. Allah müminlerin tevazulu tavrına bir ayetinde şöyle dikkat çekmiştir:
O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman “Selam” derler. (Furkan Suresi, 63)
Bu ahlaklarının sonucunda Allah müminleri cennetle müjdelemiştir:
… İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır, artık yalnızca O’na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver. (Hac Suresi, 34)

2-  Boş ve yararsız şeylerden yüz çevirmek nasıl olur? Neler “boş ve yararsız”dır?

“Boş ve yararsız şeylerden yüz çevirmek”, insanın sadece Allah’ın rızasını kazanacağı davranışlarda bulunmasıyla mümkün olur. Mümin dünyada kendisine verilen süreyi çok iyi değerlendirmesi gerektiğini bilir. Çünkü bu dünyada yaptığı işler sonucunda ahirette sonsuza kadar konaklayacağı yer belirlenecektir. Bu yüzden her yaptığı işle ahirete yönelik bir hayır kazanmaya çalışır. Elbette her insan gibi konuşur, eğlenir, yemek yer, güler, düşünür, çalışır ama bunları yaparken aklında hep insanlara, dine menfaat sağlayacak hayırlı düşünceler vardır.
Ayrıca yaptığı her hareket bir amaç üzerinedir. Daima kendisine Allah’ın hoşnutluğunu en fazla kazandıracak işe yönelir. Bu konuyu şöyle örneklendirebiliriz: Araba motorlarının gücü hakkında sohbet etmek her insanın yapabileceği bir şeydir. Ancak bir mümin, yapması gereken daha aciliyetli işler varken, saatlerce bu konu üzerinde konuşmaz. Aynı şekilde bir mümin, yanında Allah’ın dinini anlatabileceği bir insan varken, onunla uzun süre bir spor karşılaşmasında hangi tarafın kazanacağı üzerinde de konuşmaz. Çünkü o anda öncelikli olan, o kişinin Allah’ın varlığını, büyüklüğünü, cennete layık olabilmek ve cehennemden sakınmak için neler yapması gerektiğini öğrenmesidir.
Kısacası mümin, dinin ve Müslümanların menfaatini ilgilendirmeyen konularda ne uzun süreli bir konuşmaya dalar, ne de bu konulara gereğinden fazla vakit ayırır.

21-40: Sorular ve Cevaplar


21- Din günü inkarcılar ne şekilde tanınacaklardır?

(Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar. (Rahman Suresi, 41)
Allah yukarıdaki ayetiyle inkar edenlerin din gününde yüzlerinden tanınacaklarına dikkat çekmektedir. Bir insan dünya hayatında masum veya güzel görünümlü bir yüze sahip olabilir. Ancak hesap günü için yeniden diriltilen bu insanların o gün sahip olacakları yüzler için Kuran’da “zillet içinde”, “bir karartı sarıp kaplamıştır”, “toz bürümüştür” ifadeleri kullanılmaktadır. Ayrıca inkarcılar kör olarak haşredileceklerdir. Gözleri, kör olmanın yanısıra korkunç bir görünüm de alacak ve Kuran’da bildirildiğine göre “gömgök” olacaktır. Ve her inkarcı, din gününde bu korkunç görüntüsü ile tekrar diriltilecektir.

22- Hastalık ve zorluk anında müminin tavrı nasıl olur?

Müminler, dünyada Allah’ın insanları zorluklarla veya hastalıklarla denediğini bilirler. Bu nedenle en şiddetli hastalıkla veya zorlukla karşılaşsalar bile, daima tevekküllü ve sabırlı davranırlar, hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmazlar. Hastalığı ve zorluğu verenin Allah olduğunu ve bunları yalnızca Allah’ın giderebileceğini bilerek hemen Allah’a yönelirler. Gösterdikleri bu güzel tavırların karşılığına dünyada ve ahirette kavuşmayı Allah’tan umarlar. Allah, Bakara Suresi’nde müminlerin başlarına gelen zorluklara karşı gösterdikleri güzel tavrı şöyle bildirir:
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.” Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara Suresi, 155-157)

23- Müminlerin yaptıkları işlerde birbirlerine danışmalarının faydaları nelerdir?

Allah Kuran’da “Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar…” (Şura Suresi, 38) ayetiyle müminlerin işlerini birbirlerine

41-60: Sorular ve Cevaplar


41- İnkarcılar yaptıklarına karşılık neden hemen cezalandırılmazlar?

Bu dünya bir imtihan ortamı olduğu için Allah herkese öğüt alıp davranışlarını düzeltebileceği bir süre vermektedir. İnkarcıların da kendilerine tayin edilen bu süre dolana dek ahiretteki cezaları ertelenir. Öyle ki cehenneme girdiklerinde öne sürebilecekleri hiçbir mazeretleri kalmasın. İnkarlarında kararlı olanlara, kötülüklerini ellerinden geldiği kadar sergileyebilecekleri fırsatlar verilir. Böylelikle kendileri için, cehennemde tam layık oldukları karşılığa kavuşmalarına yetecek kadar delil toplanmış olur.
O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, Biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 178)

42- İnkarcıların dünyada uğradıkları son nasıldır?

Allah, inkar edenler için ahirette sonsuza dek sürecek acı bir azap hazırlamıştır. Ancak inkarcılar için dünyada da hazırlanmış çeşitli azaplar bulunmaktadır. Bunlar her ne kadar yaptıklarının cehennemdeki karşılığı gibi olmasa da, sonsuz azaplarının bir nevi başlangıcı şeklindedir. Aynı zamanda, pişman olup ibret almaları ve doğru yola dönmeleri yönünde Allah’tan bir ihtar ve uyarı niteliği taşırlar. Allah dünyada vereceği azabı ve nedenini ayetinde şöyle bildirmektedir:
Andolsun, Biz onlara belki (inkarcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevi) azapdan önce, yakın (dünyevi) azaptan da taddıracağız. (Secde Suresi, 21)
İnkarcıların inkarlarının en önemli nedeni dünya hayatına tutkuyla bağlı olmaları ve anladıkları halde bu dünya tutkuları nedeniyle gerçeği kabullenememeleridir. Ve Allah’ın inkarcılar için dünyada hazırladığı azap, onların dünya ile ilgili tüm nimetlerini ellerinden alacak şekilde

61-80: Sorular ve Cevaplar


61- Münafıkları tanıyabileceğimiz alametler var mıdır?

Allah Kuran’da münafıkların birçok özelliğini tarif ederek müminleri bu inkarcı grubuna karşı uyarmıştır. Bu yüzden gizli kapaklı faaliyet yapan bu azgın grubun tüm alametleri Kuran’ı iyi bilen birisi için ortadadır. Kalplerinde hastalık bulunan münafıklar Allah’ın ayetlerinden haberdar olan dikkatli bir müminin gözünden kaçmaz. Bu kişilerin içlerinde taşıdıkları inkarın alametleri ne kadar gizlemeye çalışsalar da hareketlerinde, konuşmalarında ve olaylar karşısında gösterdikleri tepkilerde ortaya çıkar. Müminler bu alametleri gösteren kişiler için “bu kesin münafıktır” diyemezler, ama bu kişilere karşı son derece temkinli davranırlar. Münafıkların tanınmasına yardımcı olan çok belirgin bazı alametler aşağıdaki ayette bildirilmiştir:
Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah’ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)
Ayette görüldüğü gibi münafıkların yaptıkları işlerde insanların rızasını gözetmeleri, gösterişe yönelik tavırlarda bulunmaları müminler tarafından hissedilebilecek alametlerdir. Bu kişilerin eninde sonunda gerçek yüzlerinin ortaya çıkacağı ve      Allah dilerse, yüzlerinden ve konuşma tarzlarında da kendilerini belli edecekleri ayette haber verilmiştir:
Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah’ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar? Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir. (Muhammed Suresi, 29-30)

62- Kuran’a göre “cahil insan” kimdir?

Kuran’da kullanılan “cahil” sıfatı, halk arasında bilinenden farklı bir anlam içerir. Kuran’da ifade edilen cahillik, kişinin yaratılış amacından,

81-100: Sorular ve Cevaplar


81- Hikmet sahibi olmak ne demektir?

Hikmet sahibi olmak her zaman akılcı, özlü, isabetli konuşmak ve davranmaktır. Hikmet sahibi kişi olayların içyüzünü ve gerçek yönlerini  görme yeteneğine ve derin bir kavrayışa sahiptir. Bu nedenle her kararı, her hareketi isabetli olur. Konuşması çarpıcı ve etkileyicidir. Anlattığı herşey insanların kalbinde samimi bir etki oluşturur.
Hikmet, her an Allah’a yönelen, Kuran’a göre yaşayan, daima Kuran’a göre düşünen samimi ve ihlaslı insanlara Allah Katından verilen bir özelliktir. Allah “Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir…” (Bakara Suresi, 269) ayetiyle hikmetin büyük bir nimet olduğunu bildirmiştir.

82- İsraf Kuran’da nasıl geçmektedir?

Allah israfı kullarına haram kılmıştır. Ve harcama yaparken nasıl bir ölçü ile yapmaları gerektiğini şöyle bildirmiştir:
Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur. (Furkan Suresi, 67)
Müslümanlar sahip oldukları herşeyi Allah yolunda, Allah’ı en çok razı edecekleri şekilde kullanırlar. Ellerindeki herşeyin kendilerine Allah’ın verdiği birer nimet olduğunu, bunların hiçbirinin asıl sahipleri olmadıklarını unutmazlar. Fedakarlık yapmaları gerektiği zaman da sahip oldukları herşeyi Kuran’ın emrettiği şekilde harcar, ancak gereksiz bir harcama olacağı zaman tek bir kuruşu bile israf etmekten sakınırlar. Allah Kuran’da müminlere, ihtiyacı olan kimselere mallarından vermelerini ancak saçıp savurmamalarını emretmiştir:
Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma. Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.” (İsra Suresi, 26-27)
Bir de israfın nimetlerden uzak durmak olarak anlaşılmaması gerekir. Allah Kuran’da “… yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (Araf Suresi, 31) ayetiyle bildirdiği gibi, inananların nimetlerden faydalanmasını bildirmiş ve sadece bunların israf edilmesini yasaklamıştır. Fakat bugün din ahlakından uzak olan toplumlarda israf konusuna gereken önem verilmez. Lokantalarda, evlerde tabak tabak yiyecekler, kilolarca ekmek, meyve, sebze kolayca çöpe atılabilmektedir. Oysa  Allah israfın küçük büyük demeden her türlüsünü haram kılmıştır. Bu yüzden insanların düşüncesizce “bu bozuldu”, “bunları kullanamayız” gibi sözlerle ellerindekileri atmaları değil, tüm nimetleri bozulma aşamasına getirmeden değerlendirmenin yollarını aramaları gerekir. Ancak bu şekilde nimetin hakkını vermiş olurlar, aksi